Sağlıklı Yaşam
Ekmek yasağını doğru bulmuyorum çünkü ekmek, temel bir besin maddesidir. İçinde yüksek oranda vitamin de barındırır. Ama 'hangi ekmek' yediğinize göre bu sorunuzun cevabı değişir... Kendimden cevap verecek olursam; beyaz un ve beyaz undan yapılan ekmeği tüketmiyorum. Ama organik, tam buğday, tam çavdar, değişik tahıllardan yapılan çok tahıllı ekmekleri yiyorum. Miktarı abartmamak önemli. Günde bir beyaz ekmek yiyen çok sayıda insan var ülkemizde. Bu, çok sağlıklı birşey değil. Eski usülde doğal, organik tam buğday, tam çavdar unuyla, genetiğiyle oynanmamış mısır unundan yapılan ekmeklerin sağlıklı olduğunu ve abartmadan yendiğinde çok önemli bir temel gıda olduğuna inanıyorum. Tahıllar rafine olunca sorun orda başlıyor. Kan şekerini hızla fırlatıyor, vitamin değeri azalıyor. Kabızlık, şimanlık yapabiliyor. Bir sürü dezavantajları oluyor. Buradaki en önemli konu; tahılın herşeyiyle bütün olarak kullanılması... Kepekli ekmeğe de çok sıcak bakmıyorum, çünkü; beyaz una katılan kepekle yapılan bir ekmek çeşidi. Yani kötünün bir iyisi... Fazla miktarda tüketimi kansızlık yapıyor. Özellikle çavdar daha çok tüketilmeli. Glisemik indeksinin düşük oluşu, bağırsakları çalıştırması gibi birçok avantajı var.
Yeme alışkanlıklarımız içinde kesinlikle bulunmaması gereken besinler nelerdir? Ve bu alışkınlıkların içinde olması mutlaka gerekli besinler nelerdir?
Sofrada bulunmaması gereken şey; 'kesinlik'... İnsanlara kesin yasaklar koymak büyük bir stres başlatıyor. Bu stres de insanın mutsuz olmasına ve daha kötü bir sindirim yapmasına neden oluyor. O nedenle, kesin ve ağır yasaklar koymamak lazım. Sofrada kesinlikle bulunmaması gereken şeyler; kin, öfke, nefret, kıskançlık, gıybet, iftira, yalan ve aynı zamanda stres... Hep şunu savunuyorum; iki insan, dünyanın en sağlıklı olarak bilinen yiyeceklerini yiyorlar, ama araları buz gibi, kötü bir ortamda, iyice çiğnemeden, stres altında, negatif bir enerji içindelerse ve o yemeğin parasını da hakederek kazanmamışlar, yemek de istenmeden pişirilmişse bence o yemekten sağlıklı hücreler çıkaramayacaklardır. Buna karşın, başka bir ortamda kahkahalarla yenen, hakederek kazanılmış parayla satın alınan, büyük bir istekle, şevkle, hevesele pişirilmiş, neşeli bir ortamda, iyice çiğnenerek yenen kızartma ya da et yemeği şifa bile olabilir. Olayları bu boyutta incelemek gerek. Ne yediğimiz tabii ki çok önemli ama bunlardan daha önemlisi manevi beslenme... Sofrada 'taze' yiyecek bulunması önemli. Limon, Himalaya ya da kaya tuzu, hazmettirici güzel bir sudan yapılmış yasemin, yeşil veya beyaz çay, bazen maden suyu gibi içecekler, tam buğday ekmeği, balık, yağsız ve kızartmadan pişirilmiş işlenmemiş et, organik yumurta, doğal yoğurt, mevsim yeşillikleri, şifalı baharatlar (zencefil, zerdeçal, tarçın, kişniş, biberiye, kekik...) bulunmalı. Ama en önemlisi sofrada güler yüz ve pozitif bir enerji bulunmalı. Şu saygıyı gençlere öğretmemiz lazım; çünkü gençler, ağızların içeri birşeyler itiyorlar ama sağlıklı beslenmiyorlar. Ve gençler 'manevi beslenmeyi' bilmiyorlar. Bütün kadim bilgilerde, bugün hala geçerli olan öğretiler var. İnsanlar sofraya direkt oturmaz, önce ellerini yıkar, üstünü başını temizler, herkes yemeğe başlamak için birbirini bekler ve sofradaki en kıdemli kişinin o yemekleri gönderen yaradana bir teşekkürü, bir sofra duası ile başlar yemeğe. Askeriyede de bu vardır. Yediğimiz yemek her ne olursa olsun Tanrı'nın bir lütfu, hediyesi... Ve yemek bittikten sonra da sofra edebini korumak lazım. Yemek sonrasında inanca göre teşekkür edilmeli, 'hamdolsun' denmeli. Yemeğin başında ve sonunda bilinç düzeyini ayarlamak çok önemli. Çünkü; bilinç ve beyindeki enerji yiyeceklerin hazolmasını, şifa ya da toksine dönüşmelerini çok etkiliyor.
'Hiçbirimiz boşuna yaratılmadık ve hiçbir şey, olay tesadüfi değildir'' diyorsunuz Ruhsal Gelişim ve Kader isimli kitabınızda. Sağlıklı beslenme konusunda ruhsal beslenme nasıl bir rol oynuyor? Kader, bu durumun neresinde yer alıyor?
Her insanın bir kader yazılım programı var. Bazı insanlar, farkındalıklarını artırmayıp, sadece bu boyutun olduğunu zannediyor ve hiç ölmeyeceğini düşünerek sadece bu boyuta takılarak yaşıyorlar. Aşırı maddesel bir konsantrosyanda bu hayatlarını devam ettiriyorlar. Oysa, beslenme, hayatımızı devam ettirebilmemiz için gerekli olan bir şeydir. İleri yaşları unutmamak lazım çünkü İleriki yaşlarda ruh daha bilgeleşmek isterken beden sağlık sorunları nedeniyle tökezlemeye başlıyor. Sağlık sorunları nedeniyle bedenin ruhu aşağı frekansa çekmemesi için ileriki yaşlara hazırlık yapmak lazım. Amaç, hiç ölmeyecek gibi yüzlerce sene yaşamak değil, eğer ölmez de hayatta kalırsak, mutlaka gelecek olan yaşlılığı daha kaliteli bir şekilde karşılamak. Obezite bu konuda çok önemli çünkü birçok hastalığın nedenini oluşturuyor. Kanser, kalp krizi, şeker hastalığı ve karaciğer yetmezliği riskini artırıyor. Amaç; daha mutlu, huzurlu, daha az ağrılı, konuşulanların anlaşıldığı ve mantıklı cevapların verilebildiği, idrarın ve dışkılamanın kendi başınıza yapılabildiği, kendi başınıza yıkanılabildiği, kaliteli ve bilgeleşmiş bir ileri yaş dönemini sağlamak. Obezite ve stres çoğu hastalığın anasıdır. Ekim ayı içinde yedinci kitabım piyasaya çıkacak. İsmi tam net değil ama büyük ihtimalle 'Artık ruhu da besle' olacak. Sağlıklı ruhsal beslenmenin önemini anlatan ilk ve çok değişik bir kitap olacak. Ayrıca, Ekim'de Kanal Türk'te her sabah 10.30'da 'Ender Saraç ile Sıhhatli Günler'de izleyicilerle birlikte olacağız.
Alkali ve asidik yiyecek dengesiyle hastalıkların tedavi edildiği söyleniyor. 'Ayurveda Sağlıklı Yaşamın Sırları' çalışmanız bu anlamda bir benzerlik gösteriyor mu?
Modern beslenme asidik bir beslenme. Asitli içecekler, meşrubatlar, fazla kırmızı et, konserveler... Fazla asidik bir beslenme var. O yüzden herkese maden suyu tüketin, beyaz un ve beyaz şekerden kaçının, kızartmadan kaçının, bolca zeytinyağlı sebze yemekleri tüketin diyoruz. Bunlar alkali beslenmedir aslında. Biz de yıllardır hastalarıma Ayurveda'da benzer şeyleri öneriyoruz.